Mevlana: Hoşgörü

Mevlana’nın yaşadığı 13. yüzyılda, Anadolu’da sıkıntılı ve huzursuz bir ortam bulunmaktaydı. Moğol istilası nedeniyle yağmalar, baskınlar, savaşlar başlamış, halk büyük bir sıkıntı içerisine girmişti. Bu dönemlerde Orta Asya’dan gelip Anadolu’ya yerleşen ve kendilerine “Ho rasan Erenleri” denen Hak aşıkları, Anadolu halkını içerisine düştükleri bu sıkıntılı durumdan kurtarmak için bir olmayı, birbirlerini sevmeyi öğütlemişler, dinin evrensel ahlâk ilkelerini anlatmışlardır.
Tirmiz’den gelip Kayseri’ye yerleşen, dönemin en büyük bilginlerinden Seyyid Burhaneddin’den de ders alan Mevlana, daha sonra dönemin ilim alanında önemli merkezleri olan Halep ve Şam’a gitmiş, yaklaşık 5 yıl süren eğitimin ardından tekrar Konya’ya dönmüştür. İslâm tasavvufunda önemli bir seviyeye ulaşmış olan Mevlana, tüm insanlığı sevgi ve hoşgörüye çağırmış, herkese kapısını açmış, hangi din, mezhep ve milletten olursa olsun kendisiyle tanışan herkese kılavuzluk yapmıştır.Biz ayırmak için değil birleştirmek için geldik, Topluluk rahmettir, ayr lık azap. Mevlana’nın hoşgörüsü, insana verdiği değerden kaynaklanmaktadır. Mevlana’ya göre insan, Allah’ın en mükemmel yarattığı varlıktır. Bu anlayıştan hareketle insanlar arasında daima birleştirici ve bütünleştirici bir rol oynamış, bir ötekiler grubu oluşturmadan insanları din, dil, ırk, mezhep farkı gözetmeksizin bir bütün olarak görmüştür. Bu çerçevede farklı kültürden grupların bir arada hoşgörü ortamında yaşamalarına ortam hazırlama anlayışı içerisinde ol muştur. O’nun;”Her Peygamber’in her velinin bir mesleği vardır. Fakat değilmi ki hepsi halkı Hak’ka ulaştırıyor.” (Mesnevi, I, 40) sözü, İslâm dininde “birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.” temel ilkesiyle örtüşmektedir. Mevlana’nın öğrencileri yalnızca Müslümanlardan değil o günkü Anadolu’da yaşayan bütün din ve kültürlerden gelen insanlardan oluşmaktaydı. Mevlana Mesnevi’sin de sevgi, acıma, muhabbet, lutfetme, hoşgörü, alçak gönüllülük, kardeşlik, insanlık özelliği sayılırken, hiddet ve şehvet insana yakışmayan bir davranış olarak görülmektedir (Mesnevi, I, 195). Bu konuyla ilgili şu sözü meşhurdur: Şefkat ve merhamette güneş gibi ol, Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol, Hoşgörürlükte deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol! Mevlana yalnızca Müslümanları değil bütün insanlığı kapsayıcı bir hoşgörü anlayışı getirmeye çalışmıştır. ”Gel gel… Ne olursan yine gel. Kâfir de olsan, putperest de olsan yine gel. Bizim dergâhımız umutsuzların dergâhı değildir. Yüzkere tövbe etmiş de olsan, tövbeni bozsan, gene gel” diyen Mevlana’nın düşünceleri, felsefesi bugün bir çok ülkede oldukça ilgi görmektedir. Batı insanı gittikçe daha da artan bir oranda Mevlana düşüncesine ilgi göstermektedir. Türkiye’nin en büyük hoşgörü simgesi olan Mevlana’nın eseri Mesnevi, dünyanın bir çok diline çevrilmiştir. O’nun; “Yetmiş iki millet sırrını bizden dinler, Biz ney gibiyiz, iki yüz mezhep ehli ile, bir perdede konuşuruz.” sözü, evrensel bir hakikat peşinde olduğunu göstermektedir. Gittikçe farklı kültür ve dinden insanların bir arada yaşamak durumunda kaldığı günümüz dünyasında, insanların birlikte huzur ve güven içerisinde yaşamaları için en çok ihtiyaç duydukları hoşgörü ve sevgi Mevla na’nın düşüncesinin özünü oluşturmakta ve günümüz insanı gittikçe Mevla na ve benzeri hikmet sahibi kişilerin rehberliğine daha çok ihtiyaç duymaktadır. Kaynak: Temel İslam Bilgileri
Reklamlar
Yorumlar (0)
Trackbacks (0)
Yorum bırakın
Geri İzleme